Rusya-Ukrayna Savaşı'nda ateşkese dair yeni bir perspektif ve öneride bulunan Putin, sözlerinde Türkiye'nin arabuluculuk rolüne değindi.
Donald Trump, başkanlık döneminde ve sonrasında kendini bir “anlaşma ustası” olarak konumlandırmaya çalıştı. Zelenski’yi Oval Ofis’e çağırıp azarlaması Zelenski’yi taviz vermeye zorlamayı amaçlasa da, Ukrayna liderini ve müttefiklerini yabancılaştırma riskini de beraberinde getirdi.
Putin’in beklenmedik hamlesi, Trump’ın bu planlarını sekteye uğrattı. 30 günlük ateşkes önerisi, Batı’nın savaşın hızını kesme ve diplomatik bir çözüm bulma girişimiydi. Ancak Putin’in bu öneriyi reddederek kendi şartlarını öne sürmesi, Trump’ın arabuluculuk girişimlerinin etkisini sorgulanır hale getirdi.
Putin Yeni Bir Öneriyle Ortaya Çıktı
Putin’in 15 Mayıs’ta İstanbul’da görüşmelerin başlamasını önermesi, savaşın seyrinde önemli bir dönüm noktası olabilir. İstanbul 2.0 olarak da adlandırabileceğimiz bu teklif, ilk bakışta barışa yönelik bir adım gibi görünse de, zamanlamasına ve bağlamına bakıldığında daha karmaşık bir stratejiyi işaret ediyor. Avrupa ve ABD’nin ateşkes önerisini reddetmesi, Putin’in Batı’nın dayattığı bir çözümü kabul etmek istemediğini gösteriyor. Bunun yerine, kendi belirlediği bir yerde (İstanbul) ve kendi zaman çizelgesinde (hemen) görüşmeleri başlatmayı tercih etmesi, Rusya’nın kontrolü elinde tutma çabasını yansıtıyor.
Putin Bu Hamleyle Ne Elde Etti?
Rusya, sahada kazanımlar elde etmiş olabilir ve bu avantajı diplomatik masada pekiştirmek istiyor. İstanbul’da yapılacak görüşmeler, Rusya’ya mevcut pozisyonunu meşrulaştırma fırsatı verebilir. Putin, Avrupa ve ABD arasında görüş ayrılıklarını derinleştirmeyi hedefliyor ve Trump’ın ateşkes önerisine karşı çıkarak, Batı ittifakında çatlaklar yaratma niyetinde olabilir. Rusya içinde ekonomik ve sosyal baskılar artarken, Putin’in barışa açık olduğu izlenimini yaratarak, halkın desteğini koruma çabasını hedefliyor olabilir.
Dünyadan Yankılar
Putin’in İstanbul 2.0 önerisi, uluslararası toplumda karışık tepkilerle karşılandı. ABD’de Trump’ın ekibi, bu gelişmeyi dikkatle izlerken, Putin’in hamlesini kendi arabuluculuk planlarına bir meydan okuma olarak görebilir. Avrupa’da ise görüşler ikiye bölünmüş durumda: Bazı liderler, İstanbul görüşmelerinin savaşı sona erdirebilecek gerçek bir fırsat sunduğunu düşünürken, diğerleri Macron gibi bu hamlenin bir aldatmaca olabileceğinden endişe ediyor. Örneğin, Almanya ve İngiltere gibi ülkeler, Rusya’nın niyetlerine temkinli yaklaşırken, Türkiye’nin arabuluculuğuna duyulan güven genel olarak olumlu karşılanıyor.
Küresel ölçekte, bu gelişme hem umut hem de belirsizlik yarattı. Bir yandan, savaşın sona ermesi için somut bir adım atılabileceği düşüncesi iyimserlik doğuruyor. Diğer yandan, Putin’in gerçek niyetlerine dair soru işaretleri, bu iyimserliği gölgeliyor. Özellikle gelişmekte olan ülkeler, tahıl koridoru gibi konularda Türkiye’nin daha önceki başarılarını hatırlatarak, İstanbul’da yapılacak görüşmelere destek veriyor.
Rusya Neden Türkiye’yi Arabulucu Olarak Görmek İstiyor?
Rusya’nın Türkiye’yi arabulucu olarak tercih etmesi kesinlikle tesadüfi bir durum değil; bu tercihin temelinde stratejik ve pratik nedenler yatıyor. Türkiye, sahip olduğu coğrafi, siyasi, diplomatik ve tarihsel avantajlarla, Rusya ve Ukrayna arasındaki görüşmelerde öne çıkan bir ülke konumunda. İşte bu tercihin ardındaki temel dinamikler:
Türkiye, Rusya ve Ukrayna ile Karadeniz’i paylaşan bir ülke olarak, bölgedeki gelişmelere doğrudan müdahil olabilecek eşsiz bir coğrafi konuma sahip. Bu yakınlık, lojistik ve stratejik açıdan büyük bir avantaj sağlıyor; taraflar arasında hızlı ve etkili bir diplomasi yürütülmesine olanak tanıyor. Karadeniz’in jeopolitik önemi, Türkiye’yi doğal bir buluşma noktası haline getiriyor ve bu da arabuluculuk rolünü güçlendiriyor.
Türkiye’nin dış politikada izlediği denge politikası, bu tercihte kilit bir rol oynuyor. Rusya’ya yönelik Batı yaptırımlarına katılmayarak Moskova ile ilişkilerini sürdüren Türkiye, aynı zamanda Ukrayna’ya Bayraktar TB2 SİHA’ları gibi savunma sanayi desteği sunarak Kiev’e yardım ediyor. Bu ikili yaklaşım, iki tarafın da tepkisini çekmek yerine uluslararası ilişkilerin giriftli dünyasında Türkiye’yi hem Rusya hem de Ukrayna nezdinde güvenilir bir ortak yapıyor. Her iki taraf da Türkiye’nin tutumunu, kendi çıkarlarına saygı duyan ve karşı tarafın hassasiyetlerini gözeten bir denge politikası olarak görüyor. Bu, Türkiye’nin tarafsız ama etkili bir arabulucu olarak algılanmasını sağlıyor.
Güvenilir Bir Arabulucu: Türkiye
Türkiye’nin son zamanlardaki Somali ve Ukrayna'da arabuluculuk başarıları da Rusya’nın bu yöndeki tercihini pekiştiriyor. Özellikle 2022’de imzalanan Tahıl Koridoru anlaşması, Türkiye’nin Rusya ve Ukrayna arasında somut sonuçlar elde edebilecek bir köprü kurabileceğini kanıtladı. Bu anlaşma, küresel bir tahıl krizini önleyerek Türkiye’nin uluslararası arenadaki diplomatik kapasitesini gözler önüne serdi ve arabuluculuk konusundaki yetkinliğine duyulan güveni artırdı.
Tarihsel ve kültürel bağlar da Türkiye’nin bu rolünü destekleyen önemli unsurlar arasında yer alıyor. Türkiye, hem Rusya hem de Ukrayna ile geçmişten gelen derin ilişkilere sahip. Bu bağlar, taraflar arasında bir güven zemini oluşturuyor ve Türkiye’nin her iki tarafın hassasiyetlerini anlama yeteneğini güçlendiriyor. Ayrıca, Türkiye’nin NATO üyesi olmasına rağmen bağımsız bir dış politika izlemesi, Rusya tarafından olumlu bir özellik olarak değerlendiriliyor. Bu durum, Türkiye’nin Batı ile yakın ilişkiler içinde olmasına rağmen Moskova ile yapıcı bir diyalog sürdürebileceğini gösteriyor ve Rusya’nın Türkiye’ye duyduğu güveni artırıyor.
Türkiye’nin arabuluculuk rolü, bu savaşın ötesinde uluslararası diplomasideki konumunu güçlendirebilir. Eğer İstanbul’da görüşmeler gerçekleşirse, bu, savaşın sona ermesi için kritik bir adım olabilir. Ancak başarının anahtarı, Rusya ve Ukrayna’nın masada ne kadar esnek olacağına bağlı. Türkiye’nin denge politikası ve önceki başarıları, bu görüşmelerde ona avantaj sağlasa da, tarafların uzlaşmaz tutumları süreci zorlaştırabilir.