Orta doğu, insanlığın kurulduğu, en eski yerleşim yerlerinden biri olarak tarihi kayıtlara geçti. Ülkemizin de kısmen içinde yer aldığı coğrafya, tarih boyunca süregelen savaşların konusu oldu. Tarihin kanlı çatışmaları bu coğrafyada yaşandı. Ancak Orta doğu, çeşitli uygarlıklara, kültürlere ev sahipliği yapmış eşsiz bir yerdir. İnsanlık tarihinde kültür havzası bu kadar geniş ikinci bir coğrafya yoktur. Semavi dinler geleneği içinde şekillenen Orta doğu halklarının, birbirinden kıymetli edebiyat ürünleri, müzikleri, mimari yapıları ve her türlü sanatsal faaliyette eserleri vardır.
Modern dönem, Orta doğu için çatışmaların doruk noktasıdır. 19. yüzyıldan itibaren emperyalizmin bölgeye yerleşmesiyle, kanlı çatışmalar hızlandı. Bu çatışmalardan en çok etkilenen bölge Levant olarak bilinen Arap yarımadasının Akdeniz kıyıları oldu. Filistin, İsrail, Suriye, Ürdün, Lübnan ve Türkiye'nin Hatay ilini içine alan bölge insanlığın kadim miraslarını, çatışmalı alanlara rağmen yaşattı ve varlığını korudu.
*Lübnan'ın Başkenti Beyrut
Lübnan Kültürü
Lübnan, Levant bölgesinin en önemli ülkelerinden biridir. Başkenti, Beyrut olan ülke, sınırları içinde oldukça farklı inanç ve kavimi bir arada yaşatmaktadır. Lübnan halkı, dinsel olarak oldukça çeşitlidir. Şiiler, Sünniler, Maruniler, Ortodoks Hristiyanlar, Dürziler başta olmak üzere önemli nüfusa sahip birçok inancı içinde barındırmaktadır. Aynı zamanda Lübnan geniş bir etnik yapıya da sahiptir. Arap, Türk, Çerkez, Ermeni halkları Lübnan'da yaşamını devam ettirmektedir.
Lübnan, Arap edebiyatının kalbi sayılabilecek bir ülkedir. Lübnan'da heykel, edebiyat, resim, müzik sanatını icra eden önemli isimler yetişmiştir. Hem diasporasında hem de kendi ülke sınırları içerisinde oldukça güçlü sanatçıları vardır. Dünyaca ünlü yazar Amin Maalouf, Lübnan kökenlidir. Lübnan'ın tarihsel olarak kurulduğu Fenike coğrafyası da insanlık adına sanatsal faaliyetlerin ilk kez yürütüldüğü yerlerden biridir.
Lübnan'daki Çatışmalı Süreç
Lübnan'ın çok kültürlü yapısı, emperyalizmin işine gelmiştir. Lübnan, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren kanlı mezhep savaşlarına şahit olmuş ve büyük acılar yaşamıştır. Dünyanın en küçük ülkelerinden biri olmasına rağmen Lübnan'da yaşayan inançlar için ölüm sıradan hale gelmiştir. Filistin meselesinin patlak verdiği 1947 yılından itibaren başta Beyrut olmak üzere Lübnan'ın önemli şehirleri Filistinli mültecilerin sığınağı olmuştur. Filistin Direnişi, Şii Emel Hareketi Liderleri ve Dürzi Lider Kemal Canbolat tarafından desteklenmiş bir anlamda direnişin merkezi Beyrut'a taşınmıştır.
Bu durum İsrail'i rahatsız etmiş ve çeşitli girişimler ile Lübnan'ı karıştırma operasyonlarına başlamıştır. 1970'li yıllar Lübnan'ın en kanlı yıllarıdır. Her köşede başında farklı inanç mensupları birbirleriyle yoğun çatışmalara girişmiştir. Bu süreçte, Lübnan'ın Filistin direnişi üzerindeki etkisi kırılır. Ancak Lübnan halkı derin bir sefalete, yoksulluğa ve mahkumiyete teslim olur. Birbirini alt etmekten başka bir duygu taşımayan Lübnanlıların bir arada yeniden yaşam kurması neredeyse imkansızlaşmıştır. Özellikle çatışmaları İsrail'le birlikte Lübnan'ı kendi tarihsel parçası olarak gören Suriye'nin de kışkırtması, Beyrut başta olmak üzere tüm şehirleri yerle bir etmiştir.
Le Beirut Önemli Bir Arap Ağıtıdır
Bu yıllarda Lübnanlılar, her alanda büyük bir zarara uğrar. Beyrut, tarihi güzelliklerini yitirir. Hoşgörü coğrafyanın her tarafından silinir. Yerini kan ve gözyaşı alır. Lübnanlı aydınlar ve sanatçılar, ülkelerinin düştüğü durumdan kurtarılması için sanatsal faaliyetlere girişir. Ancak yaşanan acılar, onları tarihsel bir hafıza oluşturmaya iter. Aydınlar, aynı acıların tekrarlanması durumunda nelerin yaşanacağını hatırlatmak ister.
Lübnan'da çatışmaların sürdüğü dönemde, Avrupa'da Rodrigo Konçertosu fırtına gibi esmektedir. Avrupa'nın dört bir yanında turnelere giden konçerto ekibi müzikal anlamda değerli bir gitar konçertosu eseri ortaya koyar. Bu melodi tüm dünyaya yayılır. Melodiyi, sözlü müzik haline getiren önemli isimlerden biri de Lübnanlı Süryani - Maruni şarkıcı Fairuz olur.
Fairuz, dinlediği bu ezgiyi Lübnan'ın ve daha önemlisi Beyrut'un yaşadığı acıları anlatmak için bir ağıda çevirir. Fairuz'un insanları derinden etkileyen sesi, Lübnan'ın barış çığlığına döner. Le Beirut, 1989 yılında ilk kez yayınlandığında Lübnan halkı acılarını sarmak için mücadele etmektedir.
Beyrut sokaklarında pek çok insan bu ezgiyi ağlayarak dinler. Dükkanlarda, sokaklarda Lübnan halkı yaşadığı acıların mahiyetini Fairuz'un Le Beirut'u ile hisseder ve anlatır. Küçük çocuklar masumiyetlerini bu ağıtta bulur. Lübnanlılar, uzun bir süre sonra ilk kez etnik ayrılıklara düşmeden birleşir. Fairuz, Lübnan'ın barış elçisi konumuna gelir. Tarih boyunca sürdürülen kardeşliği pekiştiren bir kadın olarak dünya kamuoyunun gündeminde yer eder.
Fairuz'un oluşturduğu bu etki dünyanın en güçlü kadınlarından biri sayılmasını sağlar. Fairuz, gittiği her ülkede konserlerinin kapanış şarkısı olarak Le Beirut'u söyler. Orta doğu'da barışın pekişmesi için çaba sarf eder.
Mısır, Lübnan, Suriye başta olmak üzere Arap ülkelerinin liderleri Fairuz'u makamlarında ağırlar. Fairuz, ağıtının aşk, özgürlük ve vatan için yazıldığını söyler.
*Lübnanlı şarkıcı Fairuz'un albüm kapaklarından biri
Le Beirut Türkçe Sözleri
Le Beirut, Arapça yazılmış bir eser olduğu için çevirisi zordur. Her bir kelimenin birden fazla anlamı vardır. Türkçeye en yakın çevirisi şu şekildedir:
Beyrut.. Kalemimden selamlar sana ey Beyrut..
Öpücükler denizine ve evlerine..
Eski bir denizci yüzü gibi olan bir taşına..
İnsanların ruhundan yapılmıştır o.. Şaraptan..
Şekerindendir.. Bir ekmek ve Yaseminden..
Şimdi tadı ne hale geldi? Ateş ve duman tadı artık..
Beyrut küllerin şanına sahip şimdi..
Şehrim söndürdü ışıklarını;
Elinin üstünde tuttuğu bir çocuğun kanıyla..
Şehrim kapattı kapılarını ve gökyüzünde yalnız kaldı..
Geceyle beraber..
Sen benimsin, sen benimsin..
Ah kucakla beni.. Benimsin sen..
Bayrağımsın, yarın taşım..
Ve bir seyahatin dalgaları..
Halkımın yaraları büyüdü..
Ve analarının gözyaşları..
Sen benimsin, sen benimsin..
Ah kucakla beni..