Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türkiye, son yıllarda sadece bölgesel bir aktör değil, aynı zamanda küresel düzeyde barış ve istikrar arayışlarında aktif rol üstlenen bir arabulucu devlet kimliğiyle öne çıkıyor. Rusya-Ukrayna Savaşı'ndan Afrika'daki etnik ve siyasi çatışmalara, Orta Doğu'dan Güney Asya’ya kadar geniş bir coğrafyada yürütülen arabuluculuk çabaları, Ankara'nın kriz çözümünde "yapıcı kolaylaştırıcı" rolünü giderek daha görünür kılıyor.
Putin'in İstanbul Vurgusu: Türkiye'nin Tarafsızlığına Güven Mesajı
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in İstanbul’da müzakerelerin yeniden başlatılmasını önermesi, Türkiye'nin bu alandaki güvenilirliğini bir kez daha teyit etti. Putin’in, Erdoğan’ın müzakere ortamının kurulmasına yönelik katkılarını açıkça takdir etmesi ve ABD Başkanı Donald Trump’ın da bu öneriyi destekleyerek Ukrayna’ya “kabul edin” çağrısında bulunması, Türkiye'nin diplomatik zemin oluşturma konusundaki etkisini ortaya koydu.
Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy'nin de İstanbul'da Putin ile yüz yüze görüşmeye hazır olduğunu açıklaması, Türkiye'nin sadece önerilen bir mekan değil, aynı zamanda somut çözüme giden yolun merkezindeki ülke olduğunu gösterdi.
Antalya'dan İstanbul'a: Türkiye'nin Diplomatik Hafızası ve Sürekliliği
Türkiye'nin daha önce 2022'de hem Antalya’da hem İstanbul’da tarafları bir araya getirmesiyle somut kazanımlar elde edilmişti. Özellikle İstanbul’da imzalanan Karadeniz Tahıl Koridoru Anlaşması, savaş halindeki iki tarafın aynı masa etrafında uzlaşabileceğini kanıtlayan bir örnek oldu. Benzer şekilde esir takasları da Türkiye’nin etkin arabuluculuk örnekleri arasında yer alıyor.
2024’te MİT koordinasyonunda yürütülen ve birçok ülkede tutulan 26 kişinin takasıyla sonuçlanan esir değişimi, sadece bölgesel değil, küresel düzeyde güven duyulan bir diplomatik kapasitenin tezahürüydü.
Somaliland Krizi ve Sudan-BAE Gerilimi: Türkiye Afrika'da da Masada
Türkiye'nin diplomasi trafiği sadece Avrupa veya Karadeniz çevresiyle sınırlı değil. Afrika Boynuzu’nda Somali ile Etiyopya arasındaki Somaliland geriliminde Ankara devreye girerek tarafları uzlaştırma yoluna gitti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ev sahipliğinde Ankara’da yapılan görüşmelerde varılan mutabakat, bölgesel çatışmaların çözümünde Türkiye'nin etkinliğini bir kez daha gözler önüne serdi.
Benzer şekilde Sudan ile Birleşik Arap Emirlikleri arasındaki tansiyonun düşürülmesi için Türkiye'nin arabuluculuk teklifi, Ankara'nın çatışma yönetiminde istikrarlı ve ilkeli bir pozisyon izlediğini gösteriyor.
Balkanlar ve Asya’da Etkinlik: İkili ve Üçlü Mekanizmalarla Diplomatik Dayanıklılık
Balkanlar'da Türkiye'nin öncülüğünde yürütülen üçlü danışma mekanizmaları, özellikle Bosna-Hersek, Sırbistan ve Hırvatistan ile olan temaslarda kriz yönetiminin kurumsallaşmasına katkı sağladı. Ayrıca Türkiye'nin EUFOR Althea görevine yaptığı asker katkısı, sadece sözde değil, sahada da barışa katkı sağladığını gösteriyor.
Güney Asya’da Filipinler'deki barış süreci ya da İran’ın nükleer programına ilişkin yürütülen müzakerelerde de Türkiye'nin dengeleyici pozisyonu dikkat çekici. Afganistan-Pakistan-Türkiye üçlü işbirliği mekanizması gibi modeller, bölgesel sahiplenmeye dayalı arabuluculuk anlayışının örnekleri arasında.
Kurumsal Liderlik: Arabuluculuk Dostlar Grubu ve İstanbul Konferansları
Türkiye, BM ve AGİT gibi uluslararası yapılar içinde de arabuluculuk misyonunu kurumsallaştırmaya yönelik adımlar attı. Finlandiya ile birlikte kurulan “Barış için Arabuluculuk” girişimi ve BM nezdindeki Arabuluculuk Dostlar Grubu'na eş başkanlık etmesi, Türkiye'nin bu alandaki norm yapıcı rolünü de üstlendiğini gösteriyor.
İstanbul Arabuluculuk Konferansı ve Antalya Diplomasi Forumu gibi çok taraflı platformlarla Türkiye, yalnızca pratik arabuluculuk yapmıyor; aynı zamanda bu faaliyetlerin etik, stratejik ve yöntemsel çerçevesini de belirlemeye çalışıyor.
Gerek coğrafi konumu gerekse tarihsel birikimi sayesinde Türkiye, dünyanın farklı köşelerindeki krizlerin çözümünde güvenilir bir ortak olarak öne çıkıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde şekillenen bu dış politika çizgisi, Türkiye’yi hem sahada hem de masada güçlü bir diplomasi oyuncusuna dönüştürdü. Küresel güç mücadelesinin çok kutuplu hale geldiği bir dönemde, Türkiye’nin barışı kolaylaştıran yapıcı arabulucu rolü, uluslararası sistemde daha fazla söz sahibi olmasının da temelini oluşturuyor.