GündemHaberler
Süleyman Askeri Bey Kimdir? Süleyman Askeri Bey Ne Zaman Öldü? Süleyman Askeri Bey ve Teşkilat-ı Mahsusa İlişkisi Nedir?
Süleyman Askerî Bey (18 Mayıs 1884, Prizren - 14 Nisan 1915, Basra), Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde askeri ve siyasi alanda derin izler bırakmış, cesareti, vatanseverliği ve fedakârlığıyla tarihe adını yazdırmış bir Osmanlı subayıdır.
Zehra ALİGÜL
Son Güncelleme: 14 Nis 2025 17:24
Yayınlanma: 14 Nis 2025 17:24
Okuma Süresi: 12 dakika 44 saniye
Süleyman Askerî Bey (18 Mayıs 1884, Prizren – 14 Nisan 1915, Basra), Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde askeri ve siyasi alanda derin izler bırakmış, cesareti, vatanseverliği ve fedakârlığıyla tarihe adını yazdırmış bir Osmanlı subayıdır. 31 yıllık kısa ömrüne, imparatorluğun en çalkantılı dönemlerinde kritik görevler sığdıran Askerî, Teşkilât-ı Mahsusa’nın kurucu başkanı, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin öncü isimlerinden biri ve “İlk Türk Cumhuriyeti” olarak anılan Garbî Trakya Hükûmeti’nin kurucularından biri olarak tanınır. Onun hayatı, bir vatanseverin sıradanlıkla yetinmeyi reddeden, her anını mücadeleyle geçiren destansı bir hikâyedir.
Erken Yaşamı ve Eğitimi
Süleyman Askerî, 1884 yılında, Osmanlı İmparatorluğu’nun Kosova Vilayeti’ne bağlı Prizren’de dünyaya geldi. Babası Halil Vehbi Paşa, Afyon Redif Taburu’nda komutanlık yapmış bir asker, annesi Güzide Hanım’dı. Askeri bir ailede yetişen Süleyman, çocukluk yıllarından itibaren disiplinli bir ortamda büyüdü. Eğitimine Edirne Askeri İdadisi’nde başladı. 1900 yılında İstanbul’daki Harp Okulu’na kabul edildi ve buradan parlak bir şekilde mezun olduktan sonra Harp Akademisi’ne devam etti. 5 Kasım 1905’te, Mümtaz Yüzbaşı rütbesiyle akademiyi tamamlayan Askerî, hem zekâsı hem de liderlik vasıflarıyla dikkat çekti.
Mezuniyetinin ardından ailesinin o dönemde bulunduğu İzmir’e, 45. Redif Alayı’na atandı. Ancak onun ruhu, sakin bir garnizon hayatından çok daha fazlasını arzuluyordu. Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu siyasi ve sosyal buhranlar, genç Süleyman’ın ideallerini şekillendirdi. Emperyalist güçlerin Osmanlı topraklarını tehdit ettiği, azınlık isyanlarının arttığı ve devletin modernleşme sancıları çektiği bu dönemde, o, hürriyet ve bağımsızlık fikirlerine gönülden bağlandı.
İttihat ve Terakki Dönemleri
Süleyman Askerî’nin hayatında dönüm noktalarından biri, İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katılması oldu. 1906 yılında, İzmir’de cemiyetin şubesinin kurulmasıyla birlikte, amcası Cemil Paşa’nın aracılığıyla cemiyete üye oldu. Örgütlenmede aktif rol oynadı, mektepli subayları cemiyet saflarına kazandırdı ve teşkilatçı ruhuyla öne çıktı. 1907’de Osmanlı Hürriyet Cemiyeti ile İttihat ve Terakki’nin birleşmesiyle, Süleyman Askerî, Manastır’a eğitim subayı olarak atandı. Bu görev, onun için tesadüfi değildi; Rumeli, İttihatçı hareketin kalbiydi ve Askerî, bu hareketin en ateşli neferlerinden biri haline geldi.
1908 yılında Şemsi Paşa’ya düzenlenen suikast, II. Meşrutiyet’in ilanı yolunda önemli bir adım oldu. Süleyman Askerî, suikastı gerçekleştiren Mülazım Atıf Efendi’yi koruyarak Jön Türk Devrimi’ne destek verdi. Bu olay, onun cesaretini ve kararlılığını gösteren ilk büyük sınavlardan biriydi. 1909’da, İstanbul’daki karşı devrim hareketini bastırmak için Hareket Ordusu’nun yürüyüşüne katılan Askerî, İttihatçıların en güvenilir isimlerinden biri olarak anılmaya başladı.
Askeri Kariyer ve Savaşlar
Süleyman Askerî’nin askeri kariyeri, Osmanlı İmparatorluğu’nun en zorlu savaş alanlarında şekillendi. 1909’da Kolağası rütbesine terfi etti ve Bağdat Jandarma Alayı’na atandı. Burada jandarma teşkilatını yeniden yapılandırma görevini başarıyla yerine getirdi. Ancak onun ruhu, cephede olmayı arzuluyordu.
1911’de İtalya’nın Trablusgarp’ı işgal etmesi üzerine, Askerî, gönüllü olarak Libya’ya gitti. Enver Bey’in kurmay başkanı olarak Bingazi’de İtalyanlara karşı ölümüne savaştı. Bu savaşta vücuduna isabet eden bir mermi, doktorlar tarafından çıkarılamadı ve ömrünün sonuna kadar bu “Trablusgarp hatırası”nı taşıdı. Libya’daki direniş, onun cesaretini ve fedakârlığını tüm Osmanlı’ya gösterdi.
1912’de Balkan Savaşları patlak verdiğinde, Süleyman Askerî, Trabzon Redif Tümeni’nin kurmay başkanı olarak cepheye koştu. Osmanlı’nın ağır kayıplar verdiği bu savaşlarda, o, her türlü imkânsızlığa rağmen mücadele etti. Savaşın ardından, 31 Ağustos – 25 Ekim 1913 tarihleri arasında, Batı Trakya’da kurulan Garbî Trakya Hükûmeti’nin Genelkurmay Başkanı oldu. Bu hükümet, “İlk Türk Cumhuriyeti” olarak tarihe geçti ve Askerî’nin stratejik dehasını ortaya koydu. Gümülcine ve İskeçe’nin kurtarılmasında kritik rol oynadı.
Teşkilât-ı Mahsusa ve Liderlik
Süleyman Askerî’nin en önemli miraslarından biri, Teşkilât-ı Mahsusa’nın kurucu başkanı olmasıdır. 13 Kasım 1913’te resmi olarak kurulan bu özel örgüt, Osmanlı’nın gayrinizami harp faaliyetlerini yürütmekle görevlendirildi. Askerî, 4 Eylül 1914’ten 21 Kasım 1914’e kadar teşkilatın merkezî yazışmalarını yönetti. Kafkasya’dan Orta Doğu’ya, Afrika’dan Orta Asya’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada özel operasyonlar düzenledi. Bulgaristan’ın I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı safında yer almasında yürüttüğü gizli operasyonlar, onun istihbarat ve strateji alanındaki yetkinliğini kanıtladı.
Teşkilât-ı Mahsusa, Askerî’nin liderliğinde, Osmanlı Devleti’nin hayatta kalma mücadelesinde kilit bir rol oynadı. Ancak bu görev, onun omuzlarına ağır bir yük bindirdi. Sıradan insanlarla yan yana çalışmak zorunda kalması, onun idealleri ve disiplinli yapısı için zaman zaman bir sınav oldu. Yine de o, bu yükü taşımaktan asla vazgeçmedi.
I. Dünya Savaşı ve Irak Cephesi
Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na Almanya safında girmesiyle, Süleyman Askerî’ye yeni ve hayati bir görev verildi. 20 Aralık 1914’te Irak ve Havalisi Genel Komutanı ve Basra Valisi olarak atandı. İngilizlerin Basra’yı işgal ettiği bu dönemde, Askerî’den mucize bekleniyordu. Osmancık Taburu’nu kurarak, düzenli İngiliz ordusuna karşı aşiretlerden ve gönüllülerden oluşan bir kuvvetle mücadele etti.
Ocak 1915’te Rota Muharebesi’nde İngilizleri durdurmayı başardı, ancak bu savaşta iki bacağından ağır yaralandı. Bağdat’a hastaneye kaldırıldığında, doktorlar onun aylarca iyileşemeyeceğini söyledi. Ancak Askerî, pes etmedi. Tekerlekli sandalyeyle cepheye döndü ve Basra’yı geri almak için planlar yaptı. Ne var ki, 11 Nisan 1915’te başlayan Şuaybiye Muharebesi, onun için sonun başlangıcı oldu. Üç gün süren çetin çarpışmalarda, gönüllü askerlerin çoğu savaş alanını terk etti. Ordu yarı yarıya eridi, ağır kayıplar verildi. 14 Nisan 1915 gecesi, geri çekilme sırasında, Bercisiyye koruluğunda, yenilginin ağırlığına ve vatanına duyduğu sorumluluğun kahrına dayanamayan Süleyman Askerî, tabancasıyla hayatına son verdi.
Kişisel Hayatı ve Karakteri
Süleyman Askerî, Filibe’nin önde gelen ailelerinden birine mensup Fadime Hanım ile evlendi. Bu evlilikten Fatma ve Dilek adında iki kızı oldu. Yakın dostu Kuşçubaşızade Eşref (Sencer) ile derin bir bağ kurdu. Kız kardeşi, Mustafa Kemal Atatürk’ün en eski arkadaşı Mehmet Nuri Conker ile evliydi, bu da onun dönemin önemli figürleriyle yakın ilişkiler içinde olduğunu gösteriyor.
Cemal Paşa, onu “atılgan, idareci, iyimser, biraz aceleci ve son derece fedakâr” bir subay olarak tarif etti. Askerî, sıradanlıkla yetinmeyen, her zaman daha iyisini hedefleyen bir karaktere sahipti. Onun için vatan, her şeyin üzerindeydi. Hayatı boyunca, Osmanlı Devleti’nin muzaffer olması için hiçbir fedakârlıktan kaçınmadı.
Süleyman Askerî Bey, sadece bir asker değil, aynı zamanda bir ideolog, bir teşkilatçı ve bir vatanseverdi. Teşkilât-ı Mahsusa’nın temellerini atarak Türk istihbarat ve gayrinizami harp tarihine damgasını vurdu. Garbî Trakya Hükûmeti ile Türk milliyetçiliğinin erken bir örneğini sergiledi. Ancak, belki de en büyük trajedisi, ideallerinin büyüklüğüne rağmen, savaşın kaotik ortamında yalnız kalmasıydı. “Tek sorunu sıradan insanlarla yan yana olmasıydı” sözü, onun yüksek ideallerinin, bazen çevresindekilerin anlayışsızlığı veya yetersizliğiyle sınandığını ifade eder.
Askerî’nin intiharı, bir yenilginin ötesinde, bir vatanseverin gururunun ve sorumluluk duygusunun ağırlığını yansıtır. 31 yaşında hayata veda etmesine rağmen, ardında bıraktığı miras, bugün hâlâ Türk tarihinin en önemli sayfalarında yer alıyor. 2018-2019 yıllarında TRT 1’de yayınlanan Mehmetçik Kut’ül Amare dizisinde Kaan Taşaner tarafından canlandırılan Süleyman Askerî, yeni nesillere tanıtıldı. Onun aziz ruhu, vatan için canını feda edenlerin şerefli hatırasında yaşamaya devam ediyor.
İLGİLİ HABERLER
- TÜRKINFORM gündemde öne çıkanlar19 Mart 2025Gündem
- TÜRKINFORM gündemde öne çıkanlar18 Mart 2025Gündem
- TÜRKINFORM gündemde öne çıkanlar17 Mart 2025Gündem
SON DAKİKA
- İstanbul'da av sezonu yarın kapanıyor14 Nisan 2025Yurttan Haberler
- Mutfaktan gelen mucizevi çözüm! Yanık bölgeye bir dilim koymanız yeterli...14 Nisan 2025Sağlık
- 2025 FIFA Kulüpler Dünya Kupası hakemleri belli oldu: Türk hakem yok!14 Nisan 2025Futbol
- Trafik ışıkları değişti: Yeni tasarımları görenleri şaşırtıyor!14 Nisan 2025Çok Konuşulan Olaylar
- Siyah-Beyazlı eski yıldızdan çarpıcı Beşiktaş açıklamaları14 Nisan 2025Futbol
- "O" şehrin kalbi depremle durabilir!14 Nisan 2025Dünya
- Beğen%0
- Bunu Beğenmedim%0
- Ha-ha%0
- Şaşırtıcı%0
- Üzücü%0
- Öfke Uyandırıyor%0
İlk yorum yapan siz olun