Uluslararası sistemin yeniden yapılanma arayışları içinde olduğu 2025 baharı, çok kutupluluğun kırılgan biçimde hissedildiği ve geleneksel diplomatik reflekslerin zorlandığı bir dönemde ABD Başkanı Donald Trump’ın alışılmadık liderlik tarzı tüm dünyayı şaşırtmaya devam ediyor. Donald J. Trump’ın yeniden küresel diplomaside aktif bir figür olarak öne çıkması, alışılmış siyasi normları zorlayan gelişmelere neden olmuştur. Trump’ın dış politika yaklaşımı, bireysel kararlara ve doğrudan güç siyasetine dayanmakta, bu da birçok kriz bölgesinde hem riskleri hem de fırsatları artırmaktadır. Alışılagelmiş uluslararası ilişkiler anlayışından farklı bir liderlik sergileyen Trump, özellikle kriz bölgelerinde agresif, ancak zaman zaman etkili çözümler içeren hamleleriyle dikkat çekmektedir.
1. Donald Trump’ın Liderlik Tarzı Şaşırtmaya Devam Ediyor
Donald Trump’ın başkanlık döneminde benimsediği “America First” doktrini, dış politikada kurumsal diplomasi yerine kişisel ilişkilere ve güç müzakerelerine dayalı bir yol izlenmesine neden olmuştu. Trump, yeniden uluslararası gündeme dönmesiyle birlikte bu çizgiyi daha belirgin bir şekilde sürdürmekte; gerek müttefiklerle gerekse rakiplerle kurduğu ilişkilerde kişisel nüfuzunu ön planda tutmaktadır. Müttefik devletlerle olan ilişkilerde NATO ve G7 gibi platformlara karşı zaman zaman küçümseyici tavırlar sergilerken; otoriter güçlü liderlerle bire bir diyalog kurmayı tercih etmektedir. Trump tüm dünyanın irili ufaklı küçük çaplı liderleri ile görüşmek yerine bölgesinde etkili az sayıda güçlü liderleriyle görüşmeyi ve onları muhatap almayı tercih etmektedir. Bu alışılmadık tarz, dünya genelinde diplomatik belirsizlikleri derinleştirmekte, ancak bazı çözümsüz dosyaları da hızlı şekilde gündeme taşımaktadır.
Kişisel ilişkileri merkeze alan, kurumları zaman zaman devre dışı bırakan ve sosyal medya üzerinden anlık çıkışlarla yönlendirdiği politikalarıyla dikkat çeken Trump, klasik Amerikan dış politika geleneklerinden belirgin şekilde sapmaktadır. Bu tutum, müttefik devletlerde belirsizlik yaratırken; otoriter rejimler nezdinde hem tehdit hem fırsat olarak algılanmaktadır. Küresel aktörler, Trump’ın bireysel karar alma biçimini anlamaya ve buna göre pozisyon almaya çalışmaktadır.
2. ABD-Çin Ticaret Görüşmeleri: Ticaret Savaşından Masaya Dönüş
ABD Başkanı Donald Trump’ın ikinci döneminde, ABD ile Çin arasındaki ticaret ilişkileri yeniden şekillenmektedir. Trump’ın ilk döneminde başlattığı ve ikinci döneminde daha radikal evreye geçirdiği ticaret tarif savaşları küresel ekonomide büyük dalgalanmalara yol açan ABD-Çin ticaret savaşları, 2025 baharında yeni bir evreye girmiştir.
Başkan Trump’ın vergi ve tarifler üzerinde sürdürdüğü politika küresel ekonomik sarsıntılara sebep olmuş, diğer dünya devi Çin ile yapılan karşılıklı restleşmeler ise büyük bir ekonomik krize gidiyoruz yorumlarına sebep olmuştur. Karşılıklı yaptırımlar ve söylemler, küresel piyasaları sarsmış, bu durum ekonomik resesyon endişelerini artırmıştır. Ancak geçtiğimiz hafta ABD ve Çin arasında doğrudan yürütülen ticaret müzakerelerinden olumlu sonuçlar alınması, küresel piyasalarda kısa vadeli bir rahatlama sağlamıştır. Bu gelişme, menkul kıymet borsalarında yükselişlere yol açarken, kripto para piyasalarında da pozitif fiyatlamalar doğurmuştur.
İki ülke arasında gerçekleşen görüşmelere, ABD Ticaret Temsilcisi Katherine Tai ve Hazine Bakanı Janet Yellen liderlik etmiş, Çin tarafında ise Başbakan Li Qiang ve Ticaret Bakanı Wang Wentao yer almıştır. Görüşmelerde, özellikle yüksek teknoloji ürünlerine yönelik gümrük tarifelerinin kademeli olarak kaldırılması ve dijital piyasalara karşılıklı erişim sağlanması konularında mutabakata varılmıştır. Bu gelişme, küresel piyasalarda olumlu bir hava yaratmış, menkul kıymet borsalarında ve kripto para piyasalarında yükselişlere neden olmuştur. Bu gelişme, yalnızca ekonomik göstergelere değil, diplomatik atmosferin yumuşamasına da olumlu yansımıştır. Görüşmelerin ardından Trump, “Amerikan çıkarlarını koruyan ama dünyayı kaosa sürüklemeyen bir anlaşma başardık” açıklamasını yapmıştır.
3. Ukrayna-Rusya Savaşı: İstanbul’da Barış Umudu
Rusya ile Ukrayna arasında Şubat 2022’den beri devam eden kanlı savaşın bitirilmesi noktasında insiyatif alan Başkan Trump, önce Zelenski’yi Oval ofise çağırarak adeta fırçalamış ardından ise tarafları maden anlaşması ve barışa zorlamıştır. Avrupalı liderlerinde devreye girmesiyle Rusya yanlısı bir politika izlenmekle suçlanan Trump bu defa Rusya’ya da tehditler savurmuştur. Nihayetinde Ukrayna Rusya’yı 30 günlük ateşkes için zorlarken Putin gece yarısı bir açıklamayla 15 Mayıs’ta İstanbul’da doğrudan üst düzey görüşmeleri yapılması gerektiği açıklamasıyla tüm dünyayı heyecanlandırmıştır.
Önce Zelenski ve ardından ise sürpriz bir şekilde Trump’ın İstanbul’a gelebileceği açıklanınca tüm gözler Putin’e çevrilmiştir. Tüm dünya şimdi Perşembe günü İstanbul’a kilitlenmiş durumdadır. Putin İstanbul’a gelecek mi şimdilik belirsiz ve Trump’ın gelişi de Putin’in katılmasına bağlı gibi gözükmektedir. Ancak belli olan bir tek şey var. Taraflar sahadaki savaşı şimdi diplomatik savaşa çevirmiş durumdalar. Tarafların amacı barışa bir an önce ulaşmaktan ziyade karşı tarafı “barıştan kaçan taraf” ilan etmek olduğu anlaşılmaktadır. Ancak sonuç ne olursa olsun sonuçta Türkiye bu son gelişmelerle beraber bölgenin barış ve arabuluculuk merkezi haline gelmektedir.
4. Hindistan-Pakistan Gerilimi: Sindoor Operasyonu ve Geçici Sükûnet
Hindistan’ın Keşmir bölgesindeki Pahalgam’da gerçekleşen terör saldırısında 26 kişi hayatını kaybetmiştir. Bu saldırıya misilleme olarak, Hindistan Pakistan’a yönelik 7 Mayıs’ta “Operasyon Sindoor” adını verdiği bir dizi hava saldırısı düzenlemiştir. Bu operasyon kapsamında, Pakistan ve Pakistan kontrolündeki Keşmir’de bulunan dokuz terör kampı hedef alınmıştır. Pakistan operasyonlara karşılık olarak 6 Hint uçağını düşürdüğünü iddia etmiştir. Operasyonun ardından, Hindistan Başbakanı Narendra Modi, bu tür saldırıların devam etmesi halinde benzer operasyonların süreceğini belirtmiştir.
Hindistan Savunma Bakanlığı, operasyonun “terör unsurlarına karşı” olduğunu duyururken; Pakistan Başbakanı Shehbaz Sharif bu saldırıyı “egemenlik ihlali” olarak nitelendirdi. Çatışma ortamı genişlemeye başlamışken Trump, her iki lidere özel telefon görüşmeleri yaparak, bu sürecin “ABD’nin Asya-Pasifik stratejisine zarar vereceği” yönünde uyarıda bulundu. Ayrıca, Çin’in de arka planda Pakistan’a diplomatik destek verdiği görülmüştür. Kriz, ABD öncülüğünde İslamabad’da yapılacak istihbarat düzeyindeki görüşmelerle geçici olarak yatıştırılmıştır. Bu savaş bir kez daha Türkiye’nin savunma sanayisinin gücünü gündeme getirmiştir. Türkiye ile Pakistan arasındaki dostluk ve kardeşlik bu savaşla bir kez daha pekişmiştir.
Son yaşananlarla beraber burada bir soruyu sormanın zamanı olduğunu düşünmekteyiz. Dost ve kardeş Pakistan’ı desteklemekle beraber dünyanın en yüksek nüfusuna sahip sayılı ekonomik güçlerinden Hindistan’ı bu denli radikal bir şekilde karşımıza almamız ne kadar doğru?
5. Trump’ın Ortadoğu Ziyareti Çerçevesinde Diplomatik Girişimler
Trump’ın Ortadoğu turu bol sıfırlı silah anlaşmalarının yapılmasıyla dikkat çekmiştir. Bunun dışında ise Trump’ın Ortadoğu ziyareti kapsamında dile getirdiği iki kritik gelişme bölge açısından önemlidir. Birincisi, Gazze sorununun çözümüne yönelik umutları artıracak şekilde yeni diplomatik girişimlerde bulunulmuştur. Diğer taraftan Trump’ın Suriye’ye yönelik yaptırımların kaldırıldığının ilan etmesi önemlidir. Bu gelişme Türkiye’yi de yakından ilgilendirmektedir. Bu gelişmeler Şam yönetimi üzerinde de olumlu bir etki yaratmış ve Suriye Devlet Başkanı Ahmet El Şara’nın Trump ile doğrudan görüşme yapacağı beklentisini doğurmuştur. Ziyaretin, Suriye’nin uluslararası sisteme yeniden entegrasyon sürecini hızlandırabileceği değerlendirilmektedir.
6. Libya’da Darbe Girişimi ve Şimdilik Kaydıyla Sağlanan Sükunet
Mayıs 2025’te, Libya’nın doğusundaki General Halife Hafter’e bağlı güçlerin Trablus’a yönelik hareketliliği, uluslararası toplumda darbe girişimi olarak değerlendirilmiştir. Ancak, ABD’nin Bingazi’deki askeri gözlem biriminden gelen uyarılar ve Türkiye’nin bölgedeki askeri varlığı sayesinde, bu girişim büyümeden engellenmiştir. Trablus merkezli Ulusal Birlik Hükümeti, bu girişimi “meşruiyete yönelik tehdit” olarak nitelendirmiştir. Bu gelişme, Libya’daki kırılgan siyasi yapının devam ettiğini göstermektedir.
Libya’nın etkili isimlerinden Abdul Gani El-Kikli’nin öldürülmesi ülkede güvenlik mimarisinde ciddi bir kırılmaya sebep olmuştur. Libya’nın doğusundaki General Halife Hafter’e bağlı milis unsurların Trablus yönünde askeri hareketliliği, darbe teşebbüsü olarak yorumlanmıştır. Bu son krizle de gördük ki tüm gözler Putin’in İstanbul hamlesine çevrilmişken Moskova’daki Halife Hafter güçlerinin doğrudan Türkiye’nin çıkarlarını hedef alması Küresel düzeyde Türkiye’nin rekabet içinde olduğu Fransa, Rusya, Mısır, BAE, Yunaistan ve İsrail hatta Hindistan gibi ülkelerin Türkiye’nin yükselen dinamiğine darbe vurmak için tetikte beklediği görülmüştür.
7. PKK’nın Fesih Kararı: Tarihi Bir Dönüm Noktası mı?
Nisan 2025’te, PKK terör örgütü, silahlı mücadelesine son verdiğini ve kendini feshettiğini ilan etmiştir. Bu karar, örgütün üst düzey isimlerinden Cemil Bayık tarafından Süleymaniye’de düzenlenen bir basın toplantısında duyurulmuştur. Açıklamada, “siyasi yolların önünün açıldığı ve silahlı mücadelenin artık sonuç getirmediği” vurgulanmıştır.
PKK terör örgütünün 40 yılı aşkın süredir sürdürdüğü silahlı faaliyetlere son vererek kendini feshetme kararı alması, Türkiye ve bölge güvenliği açısından son derece stratejik bir gelişme olarak öne çıkmaktadır. Bu kararın, hem iç politikada hem de sınır ötesi güvenlik stratejilerinde önemli bir dönüşüm başlatması beklenmektedir. Türk genel kamuoyunda temkinli bir bekleyiş sürerken bölgede bu karar sevinçle karşılanmıştır. Milliyetçi muhalefet partileri bu gelişmeleri soru işaretiyle karşılarken CHP genel olarak olumlu karşılamıştır. Şimdi gözler silah bırakma sonrası yaşanacak gelişmelere çevrilmiştir. Özellikle de Suriye’de YPG’nin durumunun ne olacağı merak konusudur.
Değerlendirme
2025 ilkbaharı, dünya siyaseti açısından alışılmadık gelişmelerin yaşandığı ve çözülmesi yıllar almış sorunların yeniden masaya yatırıldığı bir dönemi temsil etmektedir. Donald Trump’ın liderliğinde ABD’nin dış politikaya dönüşü, birçok bölgede diplomatik fırsatlar kadar riskleri de beraberinde getirmiştir. Çin ile sınırlı bir ekonomik uzlaşı, Ukrayna-Rusya hattında ateşkes olasılığı, Hindistan-Pakistan geriliminin kontrol altına alınması ve Ortadoğu’da yeni temaslar, ile PKK’nın fesih kararı gibi gelişmeler, küresel sistemdeki değişimin ipuçlarını taşımaktadır. Ancak bu süreçte lider merkezli inisiyatiflerin sürdürülebilirliği sorgulanmalı, çok taraflı diplomasi ve kurumsal mekanizmalar yeniden merkeze alınmalıdır. Küresel barış ve istikrar, ancak disiplinli diplomatik yapıların güçlendirilmesiyle mümkün olacaktır.